Kategoriler
Günlük

Geçmişten Bir Parça

Allah ‘ın selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı ve ikramı üzerinize olsun,

Efendim bilen bilir; Akra FM ‘de Ramazanlar ‘da sahurda ve iftarda Nasreddin Hoca ‘nın ve Hacivat ile Karagöz ‘ün radyo tiyatroları verilir. Benim için Ramazan ‘ı Ramazan yapan şeylerden biridir bunlar. Eminim pek çokları için de böyledir. Efendim geçenlerde internette bir şey üzerine araştırma yaparken bir websitesi buldum. Sitenin sahibi nereden bulmuş bilmiyorum, bütün bölümleri sitesine koymuş. Henüz keşfetmemiş olanların istifadesine sunmak için sizlerle bağlantıları paylaşayım dedim .

Hacivat ile Karagöz & Nasreddin Hoca

Bu arada siteyi karıştırmanızı tavsiye ederim. Eskiye dair pek çok şey var. Mesela;

Gülücük Kapkara  🙂

Ben sözü uzatmayayım. Zaten uzatsam da bundan sonra yazdıklarım okunmaz.  🙂

Selam, dua ve muhabbetle,
Allah ‘a emanet olunuz.

Kategoriler
Günlük

Anneye Yıkanması Gereken Çamaşırlar Nasıl Söylenir?

Allah ‘ın selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı ve ikramı üzerinize olsun  🙂

Geçtiğimiz günlerde bir pantolonumun iç kısmındaki etiketine bakıyordum. Orada ters çevirip yıkamamız gerektiği yazıyordu. Bunu bir kaç defa okumuştum aslında. Siz de okumuşsunuzdur muhakkak. Bu şekilde yıkanmasının sebebi herhalde çamaşırın daha az zarar görmesi içindir.

Annemin böyle yıkamadığını biliyordum. Şimdi ondan ters çevirip de yıkamasını istesem olmazdı. Daha doğrusu ben söylerdim ama annem uygular mıydı bilmiyorum 🙂 Sonuçta yıllardır normal şekilde yıkıyor. Ben de hem ona zahmet olmasın diye hem de ters çevirip yıkamasını sağlamak için yıkanması gereken çamaşırlarımı ters çeviriyorum. Annemden de çamaşırları ters yıkamasını rica etmiştim zaten. O da geri normal haline getirip makinaya atmıyor.  🙂

Bu denemeler esnasında şöyle bir sonuca vardık. Aslında bu başta planladığımız bir şey değildi. Durum şu ki; önceden bazen annem hangi giysilerimin yıkanması gerektiğini bilmezdi. Aslında suç benim çünkü ben söylemiyordum. Sonuçta o çamaşırın yıkanıp yıkanmaması gerektiğini bilen benim. Anneme söylemezsem nasıl bilsin. Bu ters çevirme işinden sonra artık çamaşırların hangisinin yıkanması gerektiğini söylememe gerek kalmıyor. Ben ters çevirip odamın kapısına asıyorum. Sabah annem bilgisayara bakmak için geldiğinde ters çevrilmiş çamaşırlarımı görüyor ve anlıyor ki onların yıkanması gerek.  🙂

Siz de benimle aynı sorunu yaşıyorsanız (ki bu aslında bizim sorunumuz annelerimizin değil) bu durumda benim son bulduğum yöntemi kullanabilirsiniz.  🙂

Allah ‘a emanet olun efendim.

Selam, dua ve muhabbetle  🙂

Kategoriler
Genel

Sakarya’nın Erenleri

Allah ‘ın selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı ve ikramı üzerinize olsun efendim.

Efendim ben ara ara sıla-i rahim niyetiyle Sakarya’daki akrabalarımı ziyarete gidiyorum, hatta gidiyoruz, ailecek. Uzun zamandır aklıma takılan ve cevabını bulamadığım bir soru zihnimi meşgul ediyordu.

Sakarya’nın Erenler ilçesine bu ismin veriliş sebebi neydi?

Bilmeyenler için söyleyeyim; Sakarya’da Erenler adında bir ilçe bulunuyor. Normalde bir ilçeye durduk yere bu isim verilmez. Ben de muhakkak vardır bir hikmeyi diye düşünüp geçtiğimiz Kurban Bayramı’nda ufak çaplı bir araştırma yaptım. Sonucunu da sizlerle paylaşmak istedim.

Ben bayram süresince yaptığım araştırmada net sonuca ulaşamadım. Kitap karıştırma fırsatım olmadı hiç. Soruyu yönelttiğim bir Sakarya’lı arkadaşım da benim yerime daha detaylı bir araştırma yaptı ve sonuçlarını bana gönderdi. Hatta, Allah razı olsun ondan, bir kaç tane de resim göndermiş. Bende onun sayesinde öğrendiğim bilgileri sizlerle paylaşmak istedim. Konu ile alakalı malumatı olanlar varsa lütfen iletişime geçsinler. Daha zengin bir anlatımla insanlara aktarırız. Güzel olur inşaallah.

Efendim bilen bilir, Ahmed-i Yesevi Hz. Anadolu’nun Müslümanlaşması’na büyük katkıda bulunmuştur. Kendisi hiç gelmemiş olsa da müridleri Anadolu’ya gelip İslam’ı yaymaya çalışmışlardır. Erenler ilçesine bu ismin verilmesinin sebebi de aslında buradan gelmektedir.

Ahmed-i Yesevi Hz. ‘nin 3 talebesinin mezarı Erenler Mezarlığı’nın en tepesinde bulunuyor(muş). Fotoğraflardan da gördüğünüz ya da göreceğiniz gibi, burada türbe yok. Kabir demir parmaklıklarla çevrilmiş ve mezar taşı üzerine bir açıklama yazılmış. Bu zatlar ilk tebliğ görevine gelenlermiş. Mezarlıkta yer yer Osmanlıca mezar taşları da bulunuyor. Yani burada başka Allah’ın sevgili kulları da olabilir. Hatta varmış. Belki Osmanlıca’yı iyi bilen biri ile gidip okumak çok faydalı olur.

Erenler ilçesinde bir de Sakar Baba varmış. Onun türbesi mezarlığın dışında haritadan gördüğüm kadarıyla. Benim sorumu yönelttiğim insanlardan bazıları Sakar Baba sebebiyle demişlerdi. Bana sorarsanız Erenler isminin bu ilçeye verilmesinin sebebi; Sakar Baba’dan ziyade, belki O da içindedir ama, Ahmed-i Yesevi Hz.’nin öğrencilerinin yani Eren Baba’ların kabirlerinin orada bulunmasından kaynaklanıyor.

Fazla malumat veremediğim için kusuruma bakmayın. Akla başka sorular da geliyor. İnşaallah yakın bir zamanda tekrar araştırma fırsatı bulursam, sonuçlarını tekrar sizinle paylaşırım.

Son olarak; başta Ahmed-i Yesevi Hz. olmak üzere, Eren Babalar’ın, Sakar Baba’nın, arkadaşımın Erenler Mezarlığı’nda kabri bulunan dedesi için ve mezarlığa defnedilmiş olan diğer tüm Müslümanlar için 1 Fatiha ve 3 İhlas okuyup, ruhlarına hediye edelim inşaallah. Allah onlardan razı olsun. Şefaatlerine nail eylesin. Âmin.

Dipnot: Yazıyı yazmada bana yardımcı olanlardan, emeği geçen herkesten Allah razı olsun.

Allah ‘a emanet olun efendim.
Selam, dua ve muhabbetle 🙂

Kategoriler
Günlük

Çocuk Hikayeleri Yazasım Var

Allah ‘ın selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı ve ikramı üzerinize olsun.

Bugün günlerden cum’a. Elhamdülillah sonbaharın bir bayramına daha eriştik. Allah nicelerine eriştirmeyi nasip etsin. Yani (Allah ‘ın bizden razı olduğu) uzun bir ömür sürelim. Ton ton anneanne, babaanne, beybaba olalım. Torunlarımızın torunlarını görelim de Cennet’e giren kulların zümresine dahil olalım. (Âmin)

Efendim gelelim asıl konumuza. Şu sıralar bende çocuk hikayeleri yazma isteği uyandı. Evlenme vakti de geldiğinden olsa gerek; kendime “Evlatlarımı nasıl iyi yetiştiririm?” gibi sorular sormaya başladım.

Ben ya da biz (kardeşlerimden bahsediyorum), radyo skeçleri dinleyerek, kıssadan hisseler okuyarak, dinleyerek büyüdük. Bütün kardeşler toplanırdı, radyonun başına dikilirdi ve Akra FM’de yayınlanan Gülücük’ü dinlerdi. Bunları şunun için söylüyorum. Annenin veya babanın “Evladım şunu yapma!”, “Evladım şunu şöyle yap!” demesinin çoğu zaman kar etmediğini görüyorum. Onun yerine bu tip daha eğlenceli şeylerle öğretmenin daha zahmetsiz, daha eğlenceli ve daha etkili olduğunu düşünüyorum. Aman yanlış anlamayın. Bu işte uzman değilim. Sadece kendimden yola çıkarak bir çıkarım yaptım. Hatta genelledim bile. Doğru mu yaptım bilmiyorum. Yanlış söz söylüyorsam, düzeltin lütfen.

Efendim az evvel de dediğim gibi ara ara düşünüyorum. Acaba çocuk hikayeleri mi yazsam diye. Aslında pek becerebildiğim söylenemez. Çünkü, bence, çocuklar bile benim yazdıklarımdan sıkılır. Nereden biliyorum? Çünkü bir iki kere denemiştim. Yazıyorum önce. Sonra alıp okuyorum. Yok, ı’ıh olmuyor. Çocuklar için yazıyorum ama çok çocuk oluyor. Böyle mükemmel bir dünya olamaz. Herşey güllük gülistanlık. Biraz gerçekçi olması lazım. Ben çocukluğun dibine vuruyorum. Çocuklar hemen her şeylerini birbirleriyle paylaşıyorlar. Efendime söyleyeyim, nezaket, incelik insanların bedenlerine sirayet etmiş. Öyle ki incelikten kırılacaklar neredeyse… Böyle hikaye yazılmaz arkadaş… Dedim… Yazmayı bıraktım. Ama hala bir heves var içimde. Yazasım geliyor ara ara.

Geçenlerde oyuncakları paylaşma üzerine bir hikaye yazsam mı acaba diye düşündüm. Çocukların anlayacağı dilden, oyuncağı paylaşmanın avantajlarını anlatan bir hikaye yazmayı istiyorum. İnşaallah olur, hayr olsun, âmin.

Hazır hikaye yazmaktan bahsetmişken bir örneğini de sizinle paylaşmayı isterim.

Üniversite 3. sınıftayken (Ben o zamanlar nasılım; Tam benim delikanlılık zamanlarım. Böyle çoook eskiden filinta gibiyim. Çevik, çalışkan… Böyle fırtına gibiyim. 😛 Tamam tamam. Özür dilerim.) Şey işte üniversite 3. sınıftayken Türk ve Osmanlı Sanatı diye ders aldım. Almışım daha doğrusu. Nasıl aldığımı ben de bilmiyorum. Hatta dediğim gibi bence ben almadım bana o dersi mezuniyet şartı olarak şart koştular. Sanatla manatla alakası olmayan biriyimdir. Bilen bilir. Tamam güzel resim yaparım. Resim ve El İşi derslerinden 99 bile almamışımdır Allah-u alem ama yine de işte öyle. Neyse işte o dersi almış bulundum. Efendim dersi geçme koşullarından biri de, tam hatırlamamakla birlikte, bir eserin sunumunu yapmak ve o eserle alakalı hikaye yazmak idi. Hikaye çocuklar için olacak tabii.

Bende hep merak ettiğim Rüstem Paşa Camii’ni seçtim. Camii ile alakalı da 14 sayfalık bir hikaye yazdım. Maksat hikayenin içinde camiiyi anlatmaktı. Ne kadar becerebilmişim bilmiyorum. Kitap gibi hazırlamıştım. Pek çocuk kitabı gibi değil ama sorun değil. İçeriğini beğendiyseniz dışını süsleriz, o kolay 🙂 Merak edenlerler buyursunlar efendim.

E-kitap: Çinili Camii

Dipnot: Bu arada öğrendim ki bu Rüstem Paşa’da çok pis bir adammış. Şehzade Mustafa’nın idamına sebep olanlardanmış herhal. Üstüne bir de Sarayda rüşvet işlerini ilk bu adam başlatmış. Son pisliği de şu ki; bu pis adam, Mimar Sinan’ın sevdiceği, Mihrimah Sultan ile evlenmiş.

Damat Rüstem Paşa için bir de şöyle bir şey anlatılır. (Wiki’den alınmadır. Doğruluğu tartışılır. Ama yukarı anlattıklarım doğrudur. Onları başka kaynaklarda da okumuştum.)

Olucak bir kişinin bahtı kavi talii yar.
Biti dahi mahallinde anın işine yarar.

Anonim beyiti Rüstem Paşa için söylenmiştir. Ballı adamın üzerinde bit çıksa işine yarar, anlamındadır. Kendisini çekemeyenlerce çıkarılmış “cüzzamlıdır” dedikodusunun yayıldığı bir esnada, üzerinde bit çıkması üzerine dile getirilmiştir. Zira inanışa göre cüzzamlının üzerinde bit barınamazmış. Bu yüzden, tarihçilerin kendisine vermiş oldukları bir diğer isim “Kehle-i İkbal” (İkbal Biti) Rüstem Paşa’dır.

Selam, dua ve muhabbetle efendim 🙂

Kategoriler
Günlük

Müslüman Erkeklerin Pantolonla İmtihanı

Allah ‘ın selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı ve ikramı üzerinize olsun.

Efendim Müslüman erkeğin imtihanıdır pantolonlar. Özene bezene giydiğimiz, onca para verip aldığımız güzelim pantolonlarımızın istisnasız hepsinin dizleri çıkıyor. En azından benim çıkıyor.

Nasıl becerdiğimi(zi) de bilmiyorum. Aslında özel bir çaba göstermiyorum. 🙂 Öyle dizlerimi paaat! diye yere koymam. Kasten dizimi yerde de sürtmüyorum…

Pantolonu alıyorsun, başlıyorsun kullanmaya ve bir süre sonra böyle dizde sinir bozucu bir çıkıklık, şişkinlik, tümseklik. Bu kelimeden de nefret ederim ama böyle bombeli bir diz… İyyyhhh… Hayır yıkasan bile geri düzelmiyor o diz. O diz artık öyle. Pantolonu o şekilde kabul edeceksin. Bu pantolonun dizi şişkin abi. Bu yani. Yapacak fazla bir şey yok. Öyle ki, pantolon giymenin birinci şartı oluyor bazen. Öyle rengine, kumaşına göre seçim yapmıyorsun. Ne kadar şişkin dizi? Birinci kriter bu abi. (Biraz abarttım galiba)

Sonra ütülerken de zor. Ütüyü direk gezdiremiyorsun. Paçadan kaptırıp bele doğru ütülüyorsun. Haydaa dizde bir yer ikiye katlanmış. Diz kısmına gelince ille gerdirme yapacaksın. Keyfin bilir…

Bir de zamanla o dizler beyazlıyor ki sormayın. Rengi açılıyor yani. Tuhaf bir görüntü.  Pantolon koyu renk, her yeri koyu ama o dizler daha açık bir renk. La havle…

Hasılı, bekliyoruz ki bir tane Müslüman tekstilci çıksın da şu işe el atsın. Şöyle dizleri şişmeyen, belirmeyen, beyazlamayan, aşınmayan bir pantolon üretsin.

Tabii bunların hepsi keyfe keder dertler. Şükürler olsun ki ne başımıza füze düşüyor, ne evlerimiz yakılıyor ne de Müslüman olduğumuz işkence ediliyoruz. Allah kimseye göstermesin. Allah bizim haberimiz olsun olmasın zulüm altında olan bütün kardeşlerimize yardım etsin. Onları zulümden kurtarsın. Âmin.

Vakt-i şerifleriniz hayr olsun.

Selam ve dua ile efendim 🙂