Allah ‘ın selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı, ikramı, affı, mağfireti ve rızası üzerine olsun.
Bir gün Güzelyalı’da otobüs durağında beklerken birden gözümün önünde bir kağıt belirdi. Bir el ısrarla kağıdın üzerindeki yazıyı gösteriyordu. Çok da güzel olmayan bir yazıyla yazılmış bir adres vardı. Ben kağıdı bana uzatan kişiye bakmadan adresi okudum. Belli ki çok yaklaşmış ama bir türlü bulamamış. Sonra başımı çevirdim ve buralardan olmayan birinin adres aradığını anladım.
Hiç bir şey söylemeden kağıttaki adresi gösteriyordu. Acaba ingilizce bile bilmiyor mu diye düşündüm. Sonra belki konuşamıyordur ama en azından anlar herhalde diyerek “Ben de buraları iyi bilmiyorum. Ama çok yaklaşmışsın. Bir iki kişiye soracağım. Beni takip et.” dedim. Birden yabancının yüzünde bir sevinç ifadesi belirdi. Güldü ve “Aaa sen İngilizce konuşabiliyor musun?” dedi. Ben de “Evet.” dedim ve konuşarak yürümeye devam ettik. Tam adresi öğrendikten sonra yolu tarif ettim. Kısa bir vedalaşmadan sonra ben geri durağa döndüm. O da tarif ettiğim şekilde yürümeye başladı.
Sonra durup düşündüm. Bulunduğum yerde İngilizce konuşabilecek çok az kişi vardı. Bir şekilde hata yaparsa doğru adresi bulması bütün gününü alabilirdi belki. Ben de hemen arkasından koştum. Birlikte adresi aramaya başladık. (Hala adresin ne adresi olduğunu bilmiyordum.)
Yazılan adresteki yere geldik (çok yakındı). Adres bir inşaat firmasına aitmiş. Fakat firma yerinde yoktu. Tevafuğa bakın ki ben bu firmayı, sahiplerini uzaktan da olsa tanıyorum. Adresin yanlış olduğunu anladıktan sonra firmayı aradık. Firmaya gitmek üzere yola koyulduk ve tabii ki yolda konuşmaya başladık.
Kendisi Müslüman Kardeşler’denmiş. “Mısır’dan buraya niye geldin?” diye sordum. “Pek çok sebebi var. Ama temel sebep Mısır’daki gösterilere katılmış olmam.” dedi. Kendisini gösterilerde tutuklayıp içeri almışlar. “Polisler rastgele, önlerine kim gelirse tutup içeri alabiliyorlar.” manasında şeyler söyledi. İçeride bir gün kalmış. Sorgulama ve fişlemeden sonra serbest bırakmışlar. “İçeri girip çıktıktan sonra artık oralarda duramazdım. Mısır dışındaki herhangi bir yerde yaşayabilirim. Fakat Mısır’da daha fazla kalamazdım.” dedi. (Düşünebiliyor musunuz? Öz vatanınızda yaşayamamak…) “Neden?” diye sordum. “Artık benim herşeyimi biliyorlar. Fişlediler. İstedikleri zaman beni içeri alabilirler. Hatta bana zarar bile verebilirler.” dedi. Sanırım burada idamı kastediyordu. Belki o kadar önemli birisi değildir ama bilmiyoruz. Kimse durup dururken ciddi problem olmasa vatanını bırakıp gitmez, orada yaşayamam demezdi herhalde. Sormak istediğim yüzlerce soru vardı ama canını sıkmak istemedim. Nitekim yaşananlar hoş şeyler değil. “Peki ailen ne durumda?” diye sordum. “Bazı akrabalarım hala orada. Fakat ablam ailesiyle birlikte buraya geldi. Ben de şimdilik yanlarında kalıyorum.” dedi. Daha önce başka bir ülkedeymiş. Oradan Türkiye’ye gelmiş. Burada iş aramaya başlamış. O gün de iş başvurusuna gidiyormuş.
Yakın zamanda tekrar konuştuk. Vizesi bitmek üzere. İş başvurusundan olumlu bir yanıt gelmemiş olacak ki şimdi geldiği ülkeye geri dönmeye çalışıyor. Elden bir şey gelmiyor olması çok üzücü. Zaten oradan buraya gelmiş. Herhalde orada da işler iyi gitmemişti. Neyse… Biz dua edelim de orada (bir inşaat firmasında) iş bulabilsin.
Allah o kardeşimizin yaşadıklarını bize yaşatmasın (Âmin). Rabbimiz’e verdiği sonsuz nimetlerden ötürü O’nun büyüklüğünce şükürler olsun.
Selam, dua ve muhabbetle,
Allah ‘a emanet olunuz.