Kategoriler
Günlük Manevi İlaçlar

Üzüntü ve Tasa ile İlgili Dualar Üzerine Bir Tespit

Allah ‘ın selamı, rahmeti, mağfireti, bereketi, ihsanı ve ikramı üzerinize olsun.

Üzüntü ve tasa ile ilgili duâları içeren hadisleri araştırıyordum. Kütüb-i Sitte’nin bir kısmına baktım (aşağıda). Var olan bütün hadislere bakmadım. Yani çok derin bir araştırma değil. Neyse konuya dönelim. Duaların çoğunda tabii olarak belalardan kurtulma ile ilgili cümleler var. Fakat bunların yanında, ekseriyetinde, Allah ‘ın (c.c.) azameti, yüceliği ile ilgili cümleler olduğunu tespit ettim. Hatta öyle ki bazılarında direk böyle cümleler var. Bunun üzerinde tefekkür etmek lazım diye düşünmekteyim.

*** Üzüntü ve Tasa Halinde Dua ***

1813 – Hz. Sa’d (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Balığın karnında iken, Zü’n-Nün’un yaptığı dua şu idi: Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke inni küntü mine’z-zâlimin. (Allahım! Senden başka ilâh yoktur, seni her çeşit kusurlardan tenzih edirim. Ben nefsime zulmedenlerdenim.)” Bununla dua edip de icâbet görmeyen yoktur.”

Tirmizi, Daavât 85. (3500).

1814 – Hz. İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) üzüntü sırasında şu duayı okurdu: “Halim ve azim. olan Allah’tan başka ilah yoktur. Büyük Arş’ın Rabbi olan Allah’tan başka ilah yoktur. Kıymetli Arş’ın Rabbi, arzın Rabbi, Semâvât’ın Rabbi olan Allah’tan başka ilah yoktur.”

Buhâri, Daavât 27, Tevhid 22, 23; Müslim, Zikr 83, (2730); Tirmizi, Daavât 40, (8431); İbnu Mâce, Dua 17, (3883).

1815 – el-Hudri (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün Mescid’e girdi. Orada Ensâr’dan Ebü Ümâme (radıyallahu anh) denen kimse ile karşılaştı. Ona:

“Ey Ebu Ümâme, niçin seni namaz vakti dışında Mescid’de oturmuş görüyorum?” diye sordu.

“Peşimi bırakmayan bir sıkıntı ve borçlar sebebiyle ey Allah’ın Resülü” diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselâm):

“Sana bazı kelimeler öğreteyim mi? Bunları okursan, Allah, senden sıkıntını giderir ve borcunu öder.”

“Evet, ey Allah’ın Resülü, öğret!” dedim.

“Öyleyse, dedi, akşama çıktın mı sabaha erdin mi şu duayı oku: “AIlahım üzüntüden ve kederden sana sığınırım. Aczden ve tembellikten sana sığınırım, korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Borcun galebe çaImasından ve insanların kahrından sana sığınırım.”

(Ebü Ümâme) der ki: “Ben bu duayı yaptım, Allah benden gamımı giderdi, borcumu ödedi.”

Ebü Dâvud, Salât 367, (1555).

1816 – Hz. Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Hz. Fâtıma (radıyallâhu anhâ) Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a gelerek bir hizmetçi taleb etmişti. Resülullah ona:

“Şu duayı oku(man senin için hizmetçi edinmenden daha hayırlı)” dedi:

“Allahım! Sen yedi semânın Rabbi, Arş-ı Âzam’ın Rabbisin. Sen bizim Rabbimiz ve herşeyin Rabbisin. Tevrat, İncil ve Furkân’ı indiren, tohum ve çekirdekleri açansın. Her şeyin şerrinden sana sığınıyorum. Her şeyin alnından yapışmışsın (dizginleri senin elindedir). Evvel sensin, senden önce bir şey yoktur. Ahir sensin, senden sonra da bir şey kalmayacak. Sen zâhirsin, senin üstünde bir şey mevcut değildir. Sen bâtınsın, senin dışında bir şey yoktur. Benim borcumu öde, beni fukaralıktan kurtar, zengin kıl.”

Tirmizi, Daavât 68, (3477); İbnu Mâce, Dua, 2 (3831).

1817 – Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı bir şey üzecek olsa şu duayı okurdu: “Yâ Hayyu ya Kayyum, birahmetike estağisu. (Ey diri olan, ey Kayyüm olan Rabbim rahmetin adına yardımını talep ediyorum).” Ve keza şöyle derdi: “Elizzu bi-yâ-ze’l-celâli ve’l-İkrâm.” (Yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâm)i devamlı söyleyin!

Tirmizi Daavât 99, (3522).

1818 – Esmâ Bintu Umeys (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana: “Sana sıkıntı zamanında okuyacağın bir duayı öğreteyim mi?” diye sordu ve şu duayı söyledi: “Allâhu, Allâhu Rabbi lâ üşriku bihi şey’en. (Rabbim Allah’tır, Allah! Ben ona hiçbir şeyi ortak koşmam!)”

Ebu Dâvud, Salât 361, (1525), İbnu Mâce, Dua 17, (3882).

1819 – İbnu Mes’ud (radıyallâhu anh) demiştir ki: “Kimin sıkıntısı artarsa şu duayı okusun:

“Allahım ben senin kulunum, kulunun oğluyum, câriyenin oğluyum, senin avucunun içindeyim, alnım senin elinde. Hakkımdaki hükmün caridir. Kazan ne olursa hakkımda adalettir. Kendini tesmiye ettiğin veya kitabında indirdiğin veya nezdinde mevcut gayb hazinesinden seçtiğin, sana ait her bir isim adına senden Kur’ân’ı kalbimin baharı, sıkıntı ve gamlarımın atılma vesilesi kılmanı dilerim.”

Bu duayı okuyan her kulun gam ve sıkıntısını Allah gidermiş, yerine ferahlık vermiştir.”

Mecmau’z Zevaid’de (10, 136) mevcuttur. Hâkim’in Müstedrek’inde de (1,509) kaydedilmiş.

**********************************

Selam, duâ ve muhabbetle,

Allah ‘a (c.c.) emanet olunuz.

Kategoriler
Günlük

Duâ Kağıdı

Allah ‘ın selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı ve ikramı üzerinize olsun

Kendim için hazırladığım bir duvar kağıdını sizinle paylaşmak istedim.

Duvar kağıdı verimli, bereketli çalışma için, Allah ‘ın yardımına mazhar olmak için, işte muvaffak olabilmek için yaygın olarak okunan duâları içeriyor. Duâları nereden aldığımı ve kaç kere okunması gerektiğini de sonuna daha ufak boyutta yazdım.

Belki eklemeler yapmak istersiniz, boyutlarını değiştirmek istersiniz ya da farklı renklerde duvar kağıtları oluşturmak istersiniz diye Photoshop belgesini de koyuyorum.

Selam, duâ ve muhabbetle,
Allah ‘a emanet olunuz.

Photoshop Belgesi | Duvarkağıdı (1440×900) 

ise_baslamadan_once_1440_900

Kategoriler
Günlük

Diyene Bak

Allah ‘ın selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı, ikramı, affı, mağfireti, rızası üzerinize olsun,

Bilhassa sosyal medyada (Müslümanlar arasında) sıkça yaşandığını gördüğüm bir şey var. Bunu zamanında ben de yapmış olabilirim. Allah cümlemizi affetsin. (Âmin)

Şimdi, kendimde fark ettiğim bu şeyi, sizinle de paylaşmak istiyorum.

A grubunun üyesi B grubunu bir sebepten ötürü eleştiriyor. Ha bu arada A ve B ille grup olmak zorunda değil bunlar kişi de olabilir. Bunu duyan/okuyan B grubu mensubu mübarek zat hemen yapıştırıyor cevabı “Diyene bak! Sen ne kadar hassassın ki?… Ne kadar kurallara uyuyorsun ki?…”. Mesela en sık yaşanan konuşmalardan biri şallı hanımların şallarını gevşek bağlamaları konusu.

Bunun bir kaç sebebi var sanırım. Birincisi karşımızdakini de aşağıya çekerek karşı tarafa göre göreceli olarak konumumuzu korumamız. Bir diğeri o anki suçlu durumdan kurtulmak için karşı saldırıda bulunma isteğimiz olabilir. Üçüncü olarak da ki bence en mantıklısı bu; vicdanımızı rahatlatma çabamız olabilir. Yani kusuru o kadar da önemli değilmiş gibi algılamaya başlamak/çalışmak.

Fakat bunlardan yada bunların dışındaki ne sebeplerden ötürü olursa olsun, bu cevap problemimizi çözmüyor. Bizim bu yaptığımız doğru değil. Bizim bu yaptığımız aslında bir diğer kusurlu hareket. Biz böyle bir cevaptan sonra o yanlış her ne ise onu yapmaya devam ediyoruz. Burada atladığımız bir şey var; bu sözü bize gerçekten kim söyledi?

Görünene bakarsak Allah ‘ın bir kulu… Bize sorsalar bizden daha aşağıda bir kul. Fakat görünmeyen bir kısım var. Aslında o muhteremi bize gönderen kim? Allah. Tatlı yahut sert uyartan, ikaz ettiren kim? Allah. Daha da geriye gidelim; o işi yapmamamızı taa en başta emreden kim? Yine Allah. “Yaaa tabi canım orası öyle de…” dediğiniz duyar gibiyim… Eeee o zaman? Orası eğer öyleyse?…

Bundan sonrasını söylemeye gerek yok. Siz bundan önce farketmediyseniz de zaten meseleyi anladınız. Bundan sonrasını tarif etmeye, anlatmaya gerek yok.

Gelin bir duâ ile bitirelim.

Allah (c.c.), bize,  kendilerini sevdiği, kendilerinden razı olduğu, bize kusurlarımızı tatlı dille söyleyen dostlarını dost edindirsin. Rabbimiz (c.c.) o kusurlarımızı en güzel şekilde düzeltmeyi, onlardan kurtulmayı nasip etsin. Ve Rabbimiz (c.c.) o dostlarını sevdiği gibi bizi de sevsin ve onlardan razı olduğu gibi bizden de razı olsun. (Âmin)

Selam, duâ ve muhabbetle,
Allah ‘a emanet olunuz…

Kategoriler
Günlük

Tasavvufta Kritik ve Analitik Düşünme (KAD) Nereye Kadar?

Allah ‘ın selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı, ikramı, affı, mağfireti, merhameti, rızası üzerinize olsun.

Prof. Dr. Bilal Kemikli Hoca’nın 1 Haziran 2013 tarihinde yaptığı “Tasavvufta Kritik ve Analitik Düşünme (KAD) Nereye Kadar?” konulu konuşmasından çok beğendiğim iki kısmı aktarmak istedim. Vakti müsait olanların dinlemesini, izlemesini tavsiye ederim. Bana çok şey kattı. İlgili bağlantıları en aşağıda bulabilirsiniz Efendim.

“… Özgürlük dediğimiz hadisenin, hürriyet dediğimiz hadisenin aslında tasavvufla iç içe olduğunu, tasavvufla birlikte, bağlanmayla birlikte insanın gerçek anlamda özgürleşeceğini ifade etmeyi zihnimizin bir kenarına yazmamız gerekiyor. Bağlanmak iman etmek demektir. La ilahe illallah Muhammedur-resulullah derken zaten la ilahe derken atıyorsunuz. La ilahe derken atıyorsunuz, illallah diyorsunuz, Allah ‘a bağlanmış oluyorsunuz. İman etmek bağlanmaktır. İman etmek hür olmaktır. İman etmek insanın özgürleşmesidir. Bunun özellikle bilinmesi gerekiyor. Mü’min olmak özgür olmaktır, hür olmaktır. Bir şeye bağlanmayan kişi, herhangi bir şeye iman etmeyen kişi her şeye bağlı olur. Bunu biz gençliğimizde yaşamışızdır. İşte evlenme çağında, evlenme çağında olan beyefendilerin, evlenme çağında olan hanımefendilerin mutlaka akılları bir tarafa kayabilir, gönülleri bir tarafa kayabilir. Gördüğü her kızla evlenmek isteyebilir, her güzel kızla. Yahut da her iyi bir beyefendi gördüğünde evlenmek isteyebilir bir genç hanımefendi. Bunu hepimiz yaşadık. Ama nikahla birlikte ne oldu? Nikah bağdır zaten. Nikahın anlamı budur. Nikah bağdır. Nikahla birlikte artık bu düşüncelerimiz tek bir noktaya adapte olmuş oldu, tek bir mecraya akmaya başladı. Nikahla birlikte özgürleşmiş oluruz. Evlenerek özgürleşmiş oluruz. Aklımızı özgürleştirmiş oluruz. Kalbimizi özgürleştirmiş oluruz. Bir ev kuruyorsunuz, bir yurt, yuva kuruyorsunuz, bir aile inşa etmiş oluyorsunuz. Nikah da bağlanmaktır. Tasavvuf da bağlanmaktır. İman da bağlanmaktır ve hürriyettir. Bunun baştan bu şekilde bilinmesi gerekir…”

“… O küçükler böyle çok da güzel kokarlar. Yani İbn-ül A’rabi’nin bakışıyla söylersek çoçuk biatı çok taze olan varlıktır. Tıpkı yağmur gibidir. Yağmur, biatı tazedir. Yaratıcıdan yeni gelmiştir. O yüzden yağmurun altında ıslanmak insana huzur verir. Bilhassa Nisan yağmurları huzur verir. Çok da fazla ıslanmayalım hasta oluruz ( 🙂 ). Ama çocuk da öyledir. Çocuğu böyle kucağınıza alırsınız, vücudunuzdaki bütün negatif enerjileri alır götürür. Farklı bir koku, farklı bir şey, rayiha, duyarsınız. Neden? Biatı sağlam, temiz olduğu için. Ve çocukta o, Allah ‘ın yarattığı özle ilgili bilginin olmasından kaynaklanıyor. Ama zaman içerisinde buluğ çağı gelince, hadis-i şerifte olduğu gibi, çocuk fıtrat üzere doğar diyor Efendimiz, hazret-i fahri kainat Efendimiz (s.a.v.). Fıtrat üzere doğar yani Allah ‘ın verdiği bilgiyle doğar, ama zaman içerisinde ebeveyni Efendim onu hangi dine mensupsa o dinin bağlısı haline getirir. Yani eğitim sistemimiz, aile şartlarımız, çevremiz çocuğu o doğal, fıtrata ait o bilgiden uzaklaştırıyor. Yani Allah ‘a ilişkin bilgiden halîk-ı mutlak olan Allah ‘ın yarattığı, kodladığı bilgiden uzaklaştırıyor. Modern hayat uzaklaştırıyor. Hayat standartları uzaklaştırıyor. Ekonomik şartlar uzaklaştırıyor. Aldığımız eğitim uzaklaştırıyor. Mesele nedir? O, doğuştaki o fıtrata uygun hale yeniden gelmektir. Yeniden gelmeyi eskiler büyük bir olay olarak telakki etmişler ve buna ümmilik demişlerdir…”

Ben videoyu sese dönüştürüp okula gelip giderken dinledim. Siz de belki aynı şeyi yapmak istersiniz diye ses halini burada paylaşıyorum. Aslına yani videolara aşağıdaki diğer bağlantılardan ulaşabilirsiniz.

Ses 01 – http://www.sadican.com/depo/Sounds/KAD-Tasavvuf-01.mp3

Ses 02 – http://www.sadican.com/depo/Sounds/KAD-Tasavvuf-02.mp3

Video 01 – http://www.youtube.com/watch?v=dRJLwhgM3f8

Video 02 – http://www.youtube.com/watch?v=xmixUdhGYVs

Allah ‘a emanet olunuz.

Selam, dua ve muhabbetle…

Kategoriler
Günlük

İki Yol

Allah ‘ın selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı ve ikramı üzerinize olsun…

Nefsin, şeytanın ve şehvetin şerrinden Allah ‘a sığınırım. Rahman ve rahim olan Allah ‘ın adıyla başlarım…

İki yolu mu vardır Efendim?

Ya karşındakini hor hakir göreceksin. Müslümanlığını beğenmeyeceksin. Ufacık bir hatasını bulup ifşa edeceksin. Yerin dibine sokacaksın. Ağzından çıkan ile yaptığı bir değil bunun diyeceksin. Sonra kendini öveceksin de öveceksin. Ben böyle takvalıyım böyle iyiyim böyle doğruyum diyeceksin. Egonu ha babam şişireceksin. Kendini bir şey sanacaksın. Yalancı bir iyilik hissedeceksin. Ben süperim, Rabbim beni sever diyeceksin.

Fakat bu sefer kalp kıracaksın. Bu sefer gönül yıkacaksın. Düzeltmek derdin yoktu ama yamuğunu göstereyim derken, eğriyi doğrultayım derken hepten koparacaksın. Karşındaki kaybedeceksin.

Olur mu? Olmaz…

Yahut karşındakini bırakacaksın. Bu sefer de kendine bakacaksın. Kendi eksiğini, kendi yamuğunu bulup kendini yerin taaa dibine sokacaksın. Sonra Rabbin ‘den çokça af dileyecek, çoookça susacaksın. Diline çok şey gelirse karşındakine laf etmeden evvel kendine bir çuval dolusu laf edeceksin. Kendini övmek yerine döveceksin. Bu böyle olmaz deyip düzelteceksin. Çeki düzen vereceksin. Zamanla düzeltebilirsen belki bir parça iyi hissedeceksin. Allah belki bu sefer beni sever, benden razı olur diye ümit edeceksin.

İşte bu sefer de kendi kalbini kıracaksın, gönlünü parçalayacaksın. Egonu lime lime edeceksin. Güya heptin sen ama hepten koca bir hiç olacaksın. Yeryüzünün en rezili sen olacaksın. Eskiden beğenmediklerinin altının da altı olacaksın. Canını yakacaksın.

Olur mu? Bal gibi olur…

Selam, duâ ve muhabbetl,

Allah ‘a emanet olunuz.