Kategoriler
Genel

Bir Müslüman Kardeş’in Hicreti

Allah ‘ın selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı, ikramı, affı, mağfireti ve rızası üzerine olsun.

Bir gün Güzelyalı’da otobüs durağında beklerken birden gözümün önünde bir kağıt belirdi. Bir el ısrarla kağıdın üzerindeki yazıyı gösteriyordu. Çok da güzel olmayan bir yazıyla yazılmış bir adres vardı. Ben kağıdı bana uzatan kişiye bakmadan adresi okudum. Belli ki çok yaklaşmış ama bir türlü bulamamış. Sonra başımı çevirdim ve buralardan olmayan birinin adres aradığını anladım.

Hiç bir şey söylemeden kağıttaki adresi gösteriyordu. Acaba ingilizce bile bilmiyor mu diye düşündüm. Sonra belki konuşamıyordur ama en azından anlar herhalde diyerek “Ben de buraları iyi bilmiyorum. Ama çok yaklaşmışsın. Bir iki kişiye soracağım. Beni takip et.” dedim. Birden yabancının yüzünde bir sevinç ifadesi belirdi. Güldü ve “Aaa sen İngilizce konuşabiliyor musun?” dedi. Ben de “Evet.” dedim ve konuşarak yürümeye devam ettik. Tam adresi öğrendikten sonra yolu tarif ettim. Kısa bir vedalaşmadan sonra ben geri durağa döndüm. O da tarif ettiğim şekilde yürümeye başladı.

Sonra durup düşündüm. Bulunduğum yerde İngilizce konuşabilecek çok az kişi vardı. Bir şekilde hata yaparsa doğru adresi bulması bütün gününü alabilirdi belki. Ben de hemen arkasından koştum. Birlikte adresi aramaya başladık. (Hala adresin ne adresi olduğunu bilmiyordum.)

Yazılan adresteki yere geldik (çok yakındı). Adres bir inşaat firmasına aitmiş. Fakat firma yerinde yoktu. Tevafuğa bakın ki ben bu firmayı, sahiplerini uzaktan da olsa tanıyorum. Adresin yanlış olduğunu anladıktan sonra firmayı aradık. Firmaya gitmek üzere yola koyulduk ve tabii ki yolda konuşmaya başladık.

Kendisi Müslüman Kardeşler’denmiş. “Mısır’dan buraya niye geldin?” diye sordum. “Pek çok sebebi var. Ama temel sebep Mısır’daki gösterilere katılmış olmam.” dedi. Kendisini gösterilerde tutuklayıp içeri almışlar.  “Polisler rastgele, önlerine kim gelirse tutup içeri alabiliyorlar.” manasında şeyler söyledi. İçeride bir gün kalmış. Sorgulama ve fişlemeden sonra serbest bırakmışlar. “İçeri girip çıktıktan sonra artık oralarda duramazdım. Mısır dışındaki herhangi bir yerde yaşayabilirim. Fakat Mısır’da daha fazla kalamazdım.” dedi. (Düşünebiliyor musunuz? Öz vatanınızda yaşayamamak…) “Neden?” diye sordum. “Artık benim herşeyimi biliyorlar. Fişlediler. İstedikleri zaman beni içeri alabilirler. Hatta bana zarar bile verebilirler.” dedi. Sanırım burada idamı kastediyordu. Belki o kadar önemli birisi değildir ama bilmiyoruz. Kimse durup dururken ciddi problem olmasa vatanını bırakıp gitmez, orada yaşayamam demezdi herhalde. Sormak istediğim yüzlerce soru vardı ama canını sıkmak istemedim. Nitekim yaşananlar hoş şeyler değil. “Peki ailen ne durumda?” diye sordum. “Bazı akrabalarım hala orada. Fakat ablam ailesiyle birlikte buraya geldi. Ben de şimdilik yanlarında kalıyorum.” dedi. Daha önce başka bir ülkedeymiş. Oradan Türkiye’ye gelmiş. Burada iş aramaya başlamış. O gün de iş başvurusuna gidiyormuş.

Yakın zamanda tekrar konuştuk. Vizesi bitmek üzere. İş başvurusundan olumlu bir yanıt gelmemiş olacak ki şimdi geldiği ülkeye geri dönmeye çalışıyor. Elden bir şey gelmiyor olması çok üzücü. Zaten oradan buraya gelmiş. Herhalde orada da işler iyi gitmemişti. Neyse… Biz dua edelim de orada (bir inşaat firmasında) iş bulabilsin.

Allah o kardeşimizin yaşadıklarını bize yaşatmasın (Âmin). Rabbimiz’e verdiği sonsuz nimetlerden ötürü O’nun büyüklüğünce şükürler olsun.

Selam, dua ve muhabbetle,
Allah ‘a emanet olunuz.

Kategoriler
Günlük

Diyene Bak

Allah ‘ın selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı, ikramı, affı, mağfireti, rızası üzerinize olsun,

Bilhassa sosyal medyada (Müslümanlar arasında) sıkça yaşandığını gördüğüm bir şey var. Bunu zamanında ben de yapmış olabilirim. Allah cümlemizi affetsin. (Âmin)

Şimdi, kendimde fark ettiğim bu şeyi, sizinle de paylaşmak istiyorum.

A grubunun üyesi B grubunu bir sebepten ötürü eleştiriyor. Ha bu arada A ve B ille grup olmak zorunda değil bunlar kişi de olabilir. Bunu duyan/okuyan B grubu mensubu mübarek zat hemen yapıştırıyor cevabı “Diyene bak! Sen ne kadar hassassın ki?… Ne kadar kurallara uyuyorsun ki?…”. Mesela en sık yaşanan konuşmalardan biri şallı hanımların şallarını gevşek bağlamaları konusu.

Bunun bir kaç sebebi var sanırım. Birincisi karşımızdakini de aşağıya çekerek karşı tarafa göre göreceli olarak konumumuzu korumamız. Bir diğeri o anki suçlu durumdan kurtulmak için karşı saldırıda bulunma isteğimiz olabilir. Üçüncü olarak da ki bence en mantıklısı bu; vicdanımızı rahatlatma çabamız olabilir. Yani kusuru o kadar da önemli değilmiş gibi algılamaya başlamak/çalışmak.

Fakat bunlardan yada bunların dışındaki ne sebeplerden ötürü olursa olsun, bu cevap problemimizi çözmüyor. Bizim bu yaptığımız doğru değil. Bizim bu yaptığımız aslında bir diğer kusurlu hareket. Biz böyle bir cevaptan sonra o yanlış her ne ise onu yapmaya devam ediyoruz. Burada atladığımız bir şey var; bu sözü bize gerçekten kim söyledi?

Görünene bakarsak Allah ‘ın bir kulu… Bize sorsalar bizden daha aşağıda bir kul. Fakat görünmeyen bir kısım var. Aslında o muhteremi bize gönderen kim? Allah. Tatlı yahut sert uyartan, ikaz ettiren kim? Allah. Daha da geriye gidelim; o işi yapmamamızı taa en başta emreden kim? Yine Allah. “Yaaa tabi canım orası öyle de…” dediğiniz duyar gibiyim… Eeee o zaman? Orası eğer öyleyse?…

Bundan sonrasını söylemeye gerek yok. Siz bundan önce farketmediyseniz de zaten meseleyi anladınız. Bundan sonrasını tarif etmeye, anlatmaya gerek yok.

Gelin bir duâ ile bitirelim.

Allah (c.c.), bize,  kendilerini sevdiği, kendilerinden razı olduğu, bize kusurlarımızı tatlı dille söyleyen dostlarını dost edindirsin. Rabbimiz (c.c.) o kusurlarımızı en güzel şekilde düzeltmeyi, onlardan kurtulmayı nasip etsin. Ve Rabbimiz (c.c.) o dostlarını sevdiği gibi bizi de sevsin ve onlardan razı olduğu gibi bizden de razı olsun. (Âmin)

Selam, duâ ve muhabbetle,
Allah ‘a emanet olunuz…

Kategoriler
Günlük

İki Yol

Allah ‘ın selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı ve ikramı üzerinize olsun…

Nefsin, şeytanın ve şehvetin şerrinden Allah ‘a sığınırım. Rahman ve rahim olan Allah ‘ın adıyla başlarım…

İki yolu mu vardır Efendim?

Ya karşındakini hor hakir göreceksin. Müslümanlığını beğenmeyeceksin. Ufacık bir hatasını bulup ifşa edeceksin. Yerin dibine sokacaksın. Ağzından çıkan ile yaptığı bir değil bunun diyeceksin. Sonra kendini öveceksin de öveceksin. Ben böyle takvalıyım böyle iyiyim böyle doğruyum diyeceksin. Egonu ha babam şişireceksin. Kendini bir şey sanacaksın. Yalancı bir iyilik hissedeceksin. Ben süperim, Rabbim beni sever diyeceksin.

Fakat bu sefer kalp kıracaksın. Bu sefer gönül yıkacaksın. Düzeltmek derdin yoktu ama yamuğunu göstereyim derken, eğriyi doğrultayım derken hepten koparacaksın. Karşındaki kaybedeceksin.

Olur mu? Olmaz…

Yahut karşındakini bırakacaksın. Bu sefer de kendine bakacaksın. Kendi eksiğini, kendi yamuğunu bulup kendini yerin taaa dibine sokacaksın. Sonra Rabbin ‘den çokça af dileyecek, çoookça susacaksın. Diline çok şey gelirse karşındakine laf etmeden evvel kendine bir çuval dolusu laf edeceksin. Kendini övmek yerine döveceksin. Bu böyle olmaz deyip düzelteceksin. Çeki düzen vereceksin. Zamanla düzeltebilirsen belki bir parça iyi hissedeceksin. Allah belki bu sefer beni sever, benden razı olur diye ümit edeceksin.

İşte bu sefer de kendi kalbini kıracaksın, gönlünü parçalayacaksın. Egonu lime lime edeceksin. Güya heptin sen ama hepten koca bir hiç olacaksın. Yeryüzünün en rezili sen olacaksın. Eskiden beğenmediklerinin altının da altı olacaksın. Canını yakacaksın.

Olur mu? Bal gibi olur…

Selam, duâ ve muhabbetl,

Allah ‘a emanet olunuz.

Kategoriler
Günlük

Müslüman Erkeklerin Pantolonla İmtihanı

Allah ‘ın selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı ve ikramı üzerinize olsun.

Efendim Müslüman erkeğin imtihanıdır pantolonlar. Özene bezene giydiğimiz, onca para verip aldığımız güzelim pantolonlarımızın istisnasız hepsinin dizleri çıkıyor. En azından benim çıkıyor.

Nasıl becerdiğimi(zi) de bilmiyorum. Aslında özel bir çaba göstermiyorum. 🙂 Öyle dizlerimi paaat! diye yere koymam. Kasten dizimi yerde de sürtmüyorum…

Pantolonu alıyorsun, başlıyorsun kullanmaya ve bir süre sonra böyle dizde sinir bozucu bir çıkıklık, şişkinlik, tümseklik. Bu kelimeden de nefret ederim ama böyle bombeli bir diz… İyyyhhh… Hayır yıkasan bile geri düzelmiyor o diz. O diz artık öyle. Pantolonu o şekilde kabul edeceksin. Bu pantolonun dizi şişkin abi. Bu yani. Yapacak fazla bir şey yok. Öyle ki, pantolon giymenin birinci şartı oluyor bazen. Öyle rengine, kumaşına göre seçim yapmıyorsun. Ne kadar şişkin dizi? Birinci kriter bu abi. (Biraz abarttım galiba)

Sonra ütülerken de zor. Ütüyü direk gezdiremiyorsun. Paçadan kaptırıp bele doğru ütülüyorsun. Haydaa dizde bir yer ikiye katlanmış. Diz kısmına gelince ille gerdirme yapacaksın. Keyfin bilir…

Bir de zamanla o dizler beyazlıyor ki sormayın. Rengi açılıyor yani. Tuhaf bir görüntü.  Pantolon koyu renk, her yeri koyu ama o dizler daha açık bir renk. La havle…

Hasılı, bekliyoruz ki bir tane Müslüman tekstilci çıksın da şu işe el atsın. Şöyle dizleri şişmeyen, belirmeyen, beyazlamayan, aşınmayan bir pantolon üretsin.

Tabii bunların hepsi keyfe keder dertler. Şükürler olsun ki ne başımıza füze düşüyor, ne evlerimiz yakılıyor ne de Müslüman olduğumuz işkence ediliyoruz. Allah kimseye göstermesin. Allah bizim haberimiz olsun olmasın zulüm altında olan bütün kardeşlerimize yardım etsin. Onları zulümden kurtarsın. Âmin.

Vakt-i şerifleriniz hayr olsun.

Selam ve dua ile efendim 🙂